banner3

29 Mart 2024 Cuma

Veyis Güngör'den yeni bir kitap: Avrupa Türkleri Üzerine Düşünceler.

Almanya’nın hal-i pür melâlini beyân ider

28 Eylül 2016, 15:10
Almanya’nın hal-i pür melâlini beyân ider
Almanlar neredeyse bin yılı bulan bir süredir, Orta Doğu’da kendilerine yer edinebilme gayretindedirler. Haçlı Seferleri yoluyla Kutsal Mekanlara sahip olma gayesi arkasına gizlenmiş bu maksada, zamanında diğer Avrupa devletleri gibi Almanların da ulaşamadığı bilinmektedir. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri, Rumeli’ye geçiş, Suriye ve Mısır hakimiyetleri bu Euro-Cermen rüyasını belirsiz bir zamana ertelemişti.

Sürekli geriye giden Avrupa’nın Osmanlı’yı Viyana önünde durdurması, bütün Avrupa ülkeleri gibi Almanları da yeni bir ümide sevketti. İç mücadeleleri kıyasıya sürerken yeni kıtaların keşfi, yeni ticaret yollarının bulunması, sanayi devrimini hazırlayan sebepler, sömürgeciliğin yaygınlaşmaya başlaması gibi tesirlerle Almanlar da yeni arayışlara girdiler. Ancak onları Orta Avrupa’ya mahkum eden coğrafi konumları, yeniliklere intibaktaki yavaşlıkları hem milletleşme süreçlerinin gecikmesine hem de başını İngiliz ve Fransızların çektiği sömürge edinme çabalarında yaya kalmalarına yol açtı.

Avrupalılar, önceden Kutsal Toprak olduğu için gidilmesi gereken yerlere yeni dönemde çevresindeki petrol ve diğer tabii kaynakların cazibesi nedeniyle yönelmişti. Bu yarışta ana eksen dışında bırakılan Almanya’nın tek şansı Osmanlı Devleti ile işbirliği idi. Türk-Alman münasebetleri o zamanlar tank değerinde olan gürbüz, çevik ve hızlı Türk atlarının Almanlara da verilmesi için iki buçuk asır önce başladı. Doğuya Açılım’ı bir devlet politikası olarak benimseyen Almanya’nın hedefi, Fransa, İngiltere ve Rusya’ya karşı güçlü bir müttefike sahip olmak, öte yandan hala hafızalardaki Kutsal Topraklara yol bulabilmekti. İşin içine petrol girince arzu ihtirasa dönüşecek, Türkler güvenilir bir müttefik değil de zamanı geldiğinde saf dışı bırakılacak yol arkadaşı gibi değerlendirilecekti. Bu ana çerçevedeki ilişkilerin inişli çıkışlı gidişatı Birinci Dünya Savaşı’nın iki taraf için de felaket denebilecek yıkımı ile sonuçlandı.

Biz, küllerimizden doğarak yeniden dirilmeyle meşgulken Almanya, ilk savaşın acısını çıkarmak için hızlı bir büyüme içine giriyor, bölgemizde kendisine tabii müttefik olarak İngiliz ve Fransız sömürgesi durumundaki Arapların sömürge karşıtı öfkesini buluyordu. İngiliz siyaseti ikinci harpten de başarılı çıkınca Almanya bölgeye yine nüfuz edemiyor, petrol bölgelerine sızamıyordu. Bu, Almanya’nın bölgeye karşı iştihasını dizginlemeye yetmemişti. Bağımsızlıklarını almaya başlayan Arap ülkeleri ile kurulan resmî veya gayri-resmî ilişkilerle pay kapma çabaları aralıksız sürdürülüyordu.

Ancak, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin bölgeye acı bir armağanı olarak kurdurulan İsrail Devleti, durumdan rahatsızdı ve milyonlarca Yahudi’nin katili Almanya’nın bölgedeki düşmanlarını güçlendirmesini istemiyordu. Bunun en bilinen örneklerinden birisi kendisini Nasır dönemi Mısırı ile yaşanan işbirliğinin kesilmesinde göstermişti. Sovyetler ile müttefik olmasına rağmen silah sanayiinde Almanlar ile birlikte hareket eden Nasır döneminde Mısır’da faaliyet gösteren Alman uzman sayısı bir ara 250-300’ü bulmuştu. Mısır’dan ateşlendiğinde İsrail’in tüm noktalarını vurabilecek kabiliyetteki roket sistemleri üzerindeki çalışmalar sürerken, bunu kendileri için hayati bir tehdit olarak gören İsrail Devleti’nin diplomatik baskıları ve Mossad’ın peşpeşe cinayetleri neticesi Almanya işbirliklerini sonlandırmak ve başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleri ile teknolojik ve askeri işbirliklerini tamamen yasaklamak zorunda kalmıştı.

Çeşitli Arap ülkeleriyle ‘el altından’ tabir edilecek şekildeki ilişkiler sonuç almaktan uzaktı ve hakim güçler el birliği ile Almanya’yı Orta Doğu denklemlerinin dışında tutmayı kararlılıkla sürdürüyorlardı. Her fırsatı değerlendirme peşindeki Almanya, Humeyni Devrimi sonrası çıkan İran-Irak savaşı münasebetiyle yeni bir hamle yaparken, Saddam’ın Kuveyt macerası ile bu da akametle sonuçlanıyor, birinci ve ikinci Irak savaşları neticesinde Almanya yine bölge dışına itiliyordu. Soğuk Savaş döneminin ardından bir ara Türkiye ile hem Asya hem Orta Doğu’da işbirliğine niyetli görülen Almanya, genlerindeki benmerkezci etkilerin hareketlenmesi ile geri adım atıyor, Rusya ile işbirliği niyetleri de ABD ve müttefikleri tarafından suya düşürülünce hedeflerine Avrupa Birliği üzerinden ulaşmaya yöneliyordu. Avrupa’nın Almanya önderliğinde birlik haline gelmesi ise, şimdiye kadar Avrupa içi münasebetlerde avantaj sağlamış olmakla birlikte, ona Dünya politikasında avantaja dönüşecek bir fırsat hala vermedi.

Arap Baharı senaryolarının da dışında tutulan Almanya’nın son sarıldığı düşünce ‘Suriye bataklığından acaba kendi lehime bir şeyler çıkarabilir miyim?’ oldu. Bunu yaparken ABD, Rusya gibi güçler tarafından denklem dışında bırakılan Almanya kendisine partner olarak Türkiye gibi bir ülkeyi seçmek yerine, onun rızasının hilafına olacağını bilerek bir terör örgütünü seçti, bir terör örgütünün gölgesinde Orta Doğu’da rol kapacağı hesaplarına yöneldi. Bunun için bir yandan eli kanlı örgütün güçlenmesi için eğitim, logistik, mühimmat gibi her türlü desteği verirken Türkiye’nin kaderi ve hayati çıkarları ile alakalı tüm meselelerde onu karşısına almayı genel politika haline getirmeye yöneldi. Bununla yetinmeyerek, Türkiye aleyhinde olabilecek her platformun ve her eylemin gönüllü militanlığına soyundu.

Bu, sürdürülebilir bir politika değildir. Bu, Almanya için yararlı bir politika değildir. Bu, Almanya’ya yakışan bir duruş değildir, utanç vericidir. Tarihindeki yanlışların yükünü bu günkü nesillerine taşıtan Almanya, bu zihniyetle gelecek nesillere de utançtan başka bir miras devredemeyecektir.   

    Yorumlar

HAVA DURUMU
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
NAMAZ VAKİTLERİ
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
EN ÇOK OKUNANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
EN ÇOK YORUMLANANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
SPOR TOTO SÜPER LİG
Tür seçiniz:
E-GAZETE
ARŞİV
banner4