banner3

24 Nisan 2024 Çarşamba

Veyis Güngör'den yeni bir kitap: Avrupa Türkleri Üzerine Düşünceler.

Bir dış politika aracı olarak düşmanı yalnızlaştırmak

17 Temmuz 2019, 17:52
Bir dış politika aracı olarak düşmanı yalnızlaştırmak
18. yüzyılda İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkeler milletleşme yolunda hızlı adımlar atarken Almanya’nın birlik ve beraberliğini sağlamakta bir hayli geç kaldığı tarihi bir gerçektir. Derebeylikler halinde yaşayan Almanları birleştirerek bütünleşme kapısını açan ise can düşmanı Fransa’nın politikaları olmuştur.

1789 Fransız devrimi, sadece bu ülkenin değil Avrupa’nın da büyük dönüşümünün başlangıcıdır. Krallığın yıkılması ve ona ait ne varsa büyük bir acımasızlıkla yok edilmesi, monarşi ile idare edilen diğer Avrupa ülkelerini de endişeye sevk ettiğinden bir araya gelerek Fransa’ya karşı savaşmalarına yol açmıştır. Koalisyon savaşları denilen bu çatışmaların en mühimlerinden birisi 1806 yılında Rusya, İngiltere ve Prusya’nın Fransa’yla savaştığı 4. Koalisyon Savaşı’dır. Fransa’nın galip geldiği bu savaşta Napolyon Bonaparte Berlin’i ve tüm Prusya topraklarını işgal etti. İşgalden sonra Alman topraklarındaki idari-siyasi yapılanmalarda değişikliğe giden Fransa, sayıları 200’ü bulan devletçiklerin (derebeylikler) sayısını bazılarını birleştirmek, bazılarını ilga etmek suretiyle 60’a indirdi. Yürürlüğe konulan yeni bir Anayasa ile daha önce bir türlü bir araya gelemeyen derebeyliklerin birleşmelerine imkan sağlandı. Koalisyon savaşlarının bittiğini gösteren 1815 tarihli Viyana Anlaşması yapıldığında devletçiklerin sayısı 38’e inmişti ve bunlar Alman Konfederasyonları adlı bir şemsiye altında birleşmişlerdi.

Bu tarihten itibaren Almanya’da önemli değişimler, reformlar yürürlüğe girmiştir. Toprak reformu yapılmış ve mali sistem çağa uygun hale getirilmiştir. Sanayide önemli adımlar atılmış, demir ve kömür ihtiyacı karşılanmış, demiryollarının yapımı hızlandırılmıştır. Sanayide çalışan nüfus hızla artarken milli gelir yükselmiş, iç pazara ilişkin gümrük birliği yolunda devrim niteliğinde adımlar atılmıştır. Bütünleşme yolunda ilerlemeler yaşanırken aynı ırka mensup olmalarına rağmen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bu çaba ve hedeflerin dışında tutulmuş, rakip görüldüğü için kurulan gümrük birliğine dahi alınmamıştır.

Tüm bunlar, 1862 yılında Prusya Şansölyesi olan Otto von Bismarck’a daha hızlı bir dönüşüme ve güçlenmeye hazır bir Almanya bırakmıştır. Siyasette etkisini 1847’de seçildiği Prusya meclis üyeliğiyle hissettirmeye başlayan Bismarck, parlamentodaki dik duruşu, katı prensipleri ve çözüm bulma ustalığı ile dikkat çekmiştir. Daha sonra yaptığı Fransa elçiliği ve kısa süreli Rusya elçiliği tecrübesini arttırmış, dış politika alanındaki fikirlerinin şekillenmesine yardımcı olmuştur. Kısaca, Prusya Şansölyesi olunca ne yapacağını bilen bir Bismarck mevcuttur.

Politika eğer imkanları kullanma, fırsatları değerlendirme sanatı ise, Almanya ve Almanlar için Bismarck bunu layıkı ile yapmıştır. Ancak imkanların ve fırsatları doğmasını sağlamak da mühim bir politik zeka, öngörü ve icra gücü gerektirmektedir. Bismarck’ı başarılı kılan bu vasıflara sahip oluşudur. İstediği Almanya’yı oluşturmak için savaşın kaçınılmazlığını bilen Bismarck’ın bu savaşları yaparken izlediği politikalar onun başarısının anahtarı olmuştur. Güçlü bir Almanya’nın ve gerçek bir birliğin sağlanması için Schleswig ve Holstein dukalıklarının, güney ve kuzey bölgelerindeki Alman topraklarının elde edilmesi gerektiğine inanan Bismarck, bunu ancak savaşla gerçekleşebileceğinin farkındaydı. Burada en mühim husus, tüm bu savaşları iki cephede savaşmak zorunda kalmadan yapabilmekti. Çünkü Almanya’nın aynı anda birden fazla cephede savaşa girmesinde büyük risk vardı.

Bismarck, Schleswig ve Holstein için Danimarka, kuzey toprakları için Avusturya-Macaristan ve güney toprakları için Fransa ile savaştı ve hepsinden galip çıktı. Bunları yaparken uyguladığı dış politika ile daima tek bir düşmanla karşı karşıya kalma prensibini başarıyla uyguladı. Bu belli bir diplomasi kabiliyeti gerektiriyordu. Bismarck tüm bunları şu şekilde hayata geçirdi:

Güç kullanımının diplomasiyle destelenmesine örnek mahiyetindeki mühim savaşlardan birisi Schleswig-Holstein toprakları için Danimarka ile yapılan savaştır. Bu savaşı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile birlikte açan Prusya, bir yıl önce Polonya’da çıkan isyanda Rusya’yı destekleyerek Çar Nikola’nın tarafsızlığını sağlamış, Fransa da tarafsız kalınca Schleswig-Holstein üzerinde istediği yönetim hakkını elde ederek Avusturya-Macaristan ile bölüşmüştür. Eğer Avusturya-Macaristan ile ittifak ve Rusya ile Fransa’nın tarafsız kalması sağlanamasaydı, Bismarck’ın bu savaşı kazanması kolay değildi.

Schleswig-Holstein’in paylaşımını kısa bir süre sonra Avusturya-Macaristan ile ilişkilerin bozulması için bahaneye dönüştüren Bismarck, savaş öncesinde 1865 yılında Fransa İmparatoru 3. Napolyon ile görüşerek toprak vaadinde bulunmuş, onun tarafsızlığını sağlamıştır. Daha sonra benzer şekilde İtalya’yı yanına çekmiş, ardından 1866 yılındaki Sadowa savaşında Avusturya-Macaristan’ı yenip Kuzey topraklarını ülkesine katmayı başarmıştır. 

Bismarck, Fransa ile de savaşmak mecburiyetinde olduğunu biliyordu ve Sadowa savaşının ardından gerekli diplomatik teşebbüslere başlamıştı. Çünkü Fransa, Güney bölgesindeki çoğu Katolik devletlerin birliğe katılmasının önündeki büyük engeldi. Bismarck öncelikle Doğu ve Kuzey’den emin olmak için Rusya ve Avusturya-Macaristan’ı nötralize etmeliydi. Rusya ile eğer Avusturya-Macaristan Fransa’nın yanında Prusya’ya karşı savaşa girerse müttefik olacaklarına dair bir anlaşma yaptı. Bununla sadece Rusya’yı kontrol altına almış olmadı, Avusturya-Macaristan’ın Fransa’ya yanaşmasının da önünü kesti. İtalya’nın da tarafsız kalmasını sağlayan Bismarck, savaş çıkarmak için bahane aramaya başladı. Bismarck, aradığı bahaneyi İspanya tahtı için sürdürülen mücadele üzerinden buldu. Fransa İspanya tahtına Hohenzollern hanedanından bir prensin aday olmasına karşı çıkmış ve bunun neticesinde prens adaylıktan çekilmek zorunda kalmıştı. Fransa’nın giderek büyüyen bir tehlike haline gelen Prusya’yı durdurmak istemesi de Bismarck’ın ekmeğine yağ sürmüş ve taraflar arasında 1870 yılında ünlü Sedan Savaşı vuku bulmuştur.

Sedan Savaşı’nda Almanlar Fransa’yı büyük bir yenilgiye uğratarak Paris önlerine kadar gelmişler, Paris halkı açlık ve yokluktan kedileri, köpekleri, hatta hayvanat bahçesindeki filleri yemek zorunda kalmıştır. Alman baskısına dayanamayan Fransa teslim olmuş ve Frankfurt Antlaşması (1871) imzalanmıştır.

Kısa sürede yaşanan sıcak savaş ve diplomatik gelişmeler Bismarck’ın Almanlar için hayat garantisi anlamına gelen Lebensraum’un elde edilmesiyle sonuçlanmıştır. Lebensraum’u ülkenin korkusuzca, kendisine yetecek şartlarda yaşaması olarak değerlendirebiliriz. Frankfurt Antlaşması ile Prusya’nın Almanlar üzerindeki hakimiyeti perçinlendi ve Avrupa’nın en güçlü devletleri arasına girmesi sağlandı. Gönüllü veya savaşla birliğe dahil edilen topraklarla Prusya’nın nüfus potansiyeli Bismarck döneminde 19 milyondan 41 milyona çıktı. Bununla nüfusu 38 milyona düşen ezeli düşmanı Fransa karşısında önemli bir üstünlük elde etti. Devlet artık imparatorluk olarak adlandırılmaya başlandı.

Bundan sonra Bismarck enerjisini boşa harcamamak ve devlet yapısını sağlamlaştırmak için içe yönelmiş, İngiltere ve diğer sömürgeci ülkelerle dünya çapında açık bir rekabetten kaçınmıştır.

Düşmanlarının bir arada olmasını önlemek fikri, tarihin ilk devirlerinden beri vardır. Ancak yakın geçmişte bunu Bismarck kadar başarıyla uygulayan politikacı sayısı pek azdır. İşin can alıcı yanı yapılan savaşların kazanılması değil, sonuçların Alman milli birliğinin sağlanmasına ve Alman yurdunun sınırlarının çizilmesine sağladığı katkıdır. Bizde düşmanları birbirine karşı konuşlandırarak ülkeyi rahatlatan en mühim şahsiyet Sultan Abdülhamit’tir. Abdülhamit politikalarının Bismarck’ınkilerden farkı saldırgan olmayışı, toprak kazanmaktan ziyade eldekileri muhafazaya yönelik olmasıdır.

Düşmanları birbirine karşı konuşlandırmak yerine birbiriyle tarih boyunca anlaşamamış düşmanların Türkiye’ye karşı birleştiği günümüzde hem Bismarck’ın hem Abdülhamit’in dış politik manevralarından alınması gerekli bir hayli ders olduğu açıktır.

    Yorumlar

HAVA DURUMU
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
NAMAZ VAKİTLERİ
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
EN ÇOK OKUNANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
EN ÇOK YORUMLANANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
SPOR TOTO SÜPER LİG
Tür seçiniz:
E-GAZETE
ARŞİV
banner4