Mühendislik dallarında ülkenin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş bir eğitim sistemine sahip olan Almanya’nın sosyal bilimlerde de belli bir kaliteyi muhafaza ettiği bilinmektedir. Öte yandan yetkililerin son zamanlarda dijital çağa uyabilme konusunda sistemde büyük eksiklikler bulunduğuna dair açıklamaları ve arayışları gündemdedir. Bunlara rağmen belli bir standardın üzerindeki sistemin ülkede yaşayan Türkler için tatmin edici avantajlar sağladığını söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değildir.
Ülkede yaşayan Türkler açısından ele alındığında Alman eğitim sisteminin birçok temel eksiklik ve çarpıklığı bünyesinde taşıdığı görülmektedir. Daha okul öncesi eğitimde ve temel eğitimde başlayan eşitsizlik kendisini lise, sanat okulu ve bunlara bağlı olarak yüksek okul dönemlerinde hissettirmektedir. Neredeyse sadece Almanlar için ve herkesi Alman olmaya mecbur eden anlayışa göre dizayn edilmiş sistem, yabancı çocukları dışlamakta, ezmekte, başkalaştırmaya ve dönüştürmeye çalışmakta, bu da körpecik beyinlerin daha küçük yaşlarda bunalmasına yol açmaktadır. Bilhassa dil ve kültürel öğeler üzerinden yapılan baskılar, çocuklarımızı daha hayatı idrak edemedikleri bir dönemde altından kalkamayacakları bir kimlik bunalımına sokmaktadır. Eğitim çarklarının arasına bu şartlarda giren nesillerin sağlıklı bir eğitim süreci geçirmelerini ve başarılı olmalarını beklemek safdilliktir. Buna rağmen yer yer çocuklarımızın adeta zincirleri kırarak önemli başarılara imza attıklarını görmek bizleri sevindirmektedir.
Eğitimin gayesi, kişilerin sadece belli bilgilerle donatılması değil, bununla beraber şahsiyet sahibi bir fert olarak yetişmesidir. Fertlerin edindikleri bilgilerle kendilerine, ailelerine, mensup oldukları topluma ve nihayetinde insanlığa yararlılıkları şahsiyet sahibi olmalarıyla doğrudan alakalıdır. Ayrımcılık ve baskılarla kimlik bunalımına itilen çocukların ve gençlerin beyinlerini sağlıklı şekilde kullanabilmeleri zordur. Onları sağlıklı kılmanın yolu, özlerine, köklerine, kimliklerine, dillerine, dinlerine saygıdan geçmektedir. Bu hususlarda Almanya ne yazık ki yanlış anlayış ve uygulamalarında ısrarı elden bırakmamaktadır.
Almanya’nın uyum gerekçesi ardına sığınarak yürütmek istediği politikalar kendisini en şiddetli şekliyle Türkçe’ye karşı tutumunda göstermektedir. Anadilini iyi bilmenin çocukların eğitimdeki başarısına olumlu etkisi birçok ilmi araştırma ile ortaya konmuşken, Türk çocuklarının Türkçe konuşmamaları, öğrenmemeleri ve anadillerini unutmaları adeta bir devlet politikası haline gelmiştir. Bu tutum onların eğitimde geri düşmeleri yanında içinde yaşadıkları toplum ile uyumlarını da güçleştiren sonuçlar doğurmaktadır.
Almanya’nın Türkçe karşıtı hatta düşmanı tutumunun kısa sürede değişeceğini gösteren herhangi bir işaret yoktur. Aksine düşmanlığın daha şiddetleneceğini gösteren emareler söz konusudur. Bu durumda acil çözüm, okul içi Türkçe anadil eğitimi konusundaki ısrarımızı sürdürürken okul dışı imkanları seferber ederek çocuklarımızın anadillerini öğrenmelerini sağlayacak mekanizmaları kurmakta şimdiye kadar gösterdiğimiz ataleti bir yana bırakarak hız vermektir. Bazı sivil toplum kuruluşlarının kendi imkanları ölçüsünde başlattıkları Türkçe kursları hızla yaygınlaştırılmalı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların dahli sağlanarak konuya resmiyet kazandırılmalıdır. Öte yandan birkaç yerde birkaç kişi ile yapılan sembolik kurslarla kendimizi kandırmamalı, Türkçe öğrenmeyi teşvik edecek tedbirlere yönelmeli ve mümkün olduğunca yaygınlaştırmalıyız.
Yorumlar