Profesör Askari’ye göre, 1. „Eğer bir ülke veya toplum seçimle gelmeyen baskıcı ve adaletsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa”, 2. „İnsanlar kanun önünde eşit değilse, din dâhil hiç bir konuda düşünce özgürlüğü yoksa ve bazıları fakirlik çekerken diğerleri lüks içinde yaşıyorsa”, 3. „Sorunların çözümünde diyalog ve uzlaşma yerine baskı ve şiddet uygulanıyorsa ve adaletsiz uygulamalar yaygınsa” burası hiçbir şekilde bir İslam ülkesi olamaz.
Gelelim işin püf noktasına. Sizce sözde Müslüman olarak geçinen ülkeler bu sıralamanın neresinde yer alıyordur? İlk 10, hatta ilk 25 veya ilk 50 banko sözde Müslüman ülkelerden oluşması gerekmez mi? Düzenli olarak güncellenen ve sonuncusu 2017’de yapılan „Islmicity Indices” sıralamasına göre Kuran’a ve İslami ideallere en uygun yönetilen ilk 20 ülke şöyle sıralanıyor: 1. Yeni Zelanda, 2. Hollanda, 3. İsveç, 4. İrlanda, 5. İsviçre, 6. Danimarka, 7. Kanada, 8. Avustralya, 9. Lüksemburg, 10. Finlandiya. 11. Birleşik Krallık (İngiltere), 12. Almanya, 13. Norveç, 14. Avusturya, 15. İzlanda, 16. Belçika, 17. Malta, 18. Japonya, 19. ABD ve 20. Çekya (http://islamicity-index.org/wp/latest-indices/). Listedeki Müslüman ideallerine ve Kuran-ı Kerim’e en uygun İslam ülkesi 43. sırada bulunan Malezya. 47. sırada Birleşik Arap Emirlikleri, 48. sırada Arnavutluk ve 51. sırada Katar yer alıyor. Türkiye’miz kaçıncı sırada peki? Türkiye Ermenistan’ın bir basamak gerisinde ve 81. sırada yer alıyor. Her yıl milyonlarca Müslüman’ın ziyaret ettiği ve İslam’ın kutsal beldelerine ev sahipliği yapmaya çalışan Suud Krallığı ise 88. sırada bulunuyor. Sıralamanın son 30 ülkesi, yani 120. sıra ile 150. sıra, neredeyse tamamıyla sözde İslami veya Müslüman geçinen ülkelerden oluşuyor. Bu ülkeler neden son basamaklarda? İranlı profesöre göre Müslüman ülkelerin bu sıralamada en gerilerde yer almasının sebebi bu ülkelerde İslam'ın politika ve güç unsuru olarak kullanılması.
Sonuç 1: Kuran öğretileri gayrimüslim ülkelerde daha doğru uygulanıyor ve Müslüman ülkelerin çoğu İslam’a uygun hareket etmiyor. Sonuç 2: Demokrasi ile yönetilen İslam ülkeleri krallık ya da diktatörlük ile yönetilenlerden daha üst sıralarda yer alıyor. Sonuç 3: Örneğin Ortadoğu’daki kadar zengin petrol kaynakları bulunan bazı İskandinav ülkelerinde Ortadoğu ülkelerinin aksine petrol zengini şahıslar yok denecek kadar az. Buralarda elde edilen petrol gelirleri devlet tarafından yönetilerek refah toplumunun gelişmesine harcanıyor. Sonuç 4: Batılı ülkeler kendilerini ne kadar da İslam’dan uzak olarak tanımlasalar da, bilerek veya bilmeyerek, İslami (vicdani ve insani) kurallara en uygun o ülkeler yaşıyor. İslami yaşam aynı zamanda insani bir yaşamdır. İslam insanı merkeze alır. Aynı şekilde ülkelerin refahı, toplumun huzuru ve başarısı da insana verilen değere bağlıdır. Şeyh Edebali’nin „İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” öğüdü boşuna söylenmemiştir.
Gayrimüslim ülkelerin daha İslami olmaları paradoks değil mi? Bu araştırma bana milli şairimiz ve İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un bir sözünü hatırlattı. Ne mi demişti vatan şairi? „İşleri var dinimiz gibi”.
Bazen iğneyi kendimize de batırmamız gerekiyor. Özeleştiri yapmamız gerekiyor. Kendimize sorular yöneltmemiz gerekiyor. Örneğin ‘biz ne kadar Müslümanız’? ‘Müslümanlığın anlamı nedir, tanımı nedir?’ ‘Gerçek Müslüman olabiliyor muyuz?’ Özeleştiri iyidir. Size de tavsiye ederim.
Yorumlar