banner3

25 Nisan 2024 Perşembe

Almanya Filistin’e yardımlara tekrar başlıyor

A(N)NA AŞKI

Mahmut Aşkar'ın yeni kitabı yayınlandı.

28 Ağustos 2011 Pazar 14:36
A(N)NA AŞKI

İnsan beyni iyidir  miyidir de, sonuçta bir organdır... Her organ gibi o da bilincin kontrolünde kullanılırsa hayra vesile olur; aksi taktirde sadece bireyin değil, toplumların bile feleğini şaşırır alimallah!..

O zaman da, “peki bilinç nedir?” sorusu çıkar karşımıza, daha güzel tabiriyle şuur...
Stephen Covey’e göre; Özgür İrade, Vicdan, Hayal Gücü ve Özbilinç insanın önüne Seçme Özgürlüğü’nü koyar. Pragmatik bir  düşünür olan Covey’in, insanın karar alma sürecine vicdan’ı eklemesi dikkat çekicidir...

Covey, bu tavrıyla Müslüman düşünürlere yakın bir yerde durur. Burada tek sorun, şeytanın vicdanı manipüle edip edemeyeceği hususudur.

Müslüman alim ve düşünürler vicdanı çok önemsemelerine rağmen, insanın karar ve eylemlerini şekillendiren sürecin en tepesine Vahy’i oturtarak işi tereddüte bırakmak istemezler: “Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.” ( Kur’an-ı Kerim.17/17) ayetindeki “yedi yol”u merhum H.Yazır, “insanın yedi idrak yolu” olarak tanımlar. Bunların da; görme, işitme, tatma, koklama ve dokunmadan ibaret beş duyu ile akıl ve vahiy olduğunu söyler.

Gördük imrendik... Duyduk beğendik... Kokladık enfes... Dokunduk harika... Eee?.. Böyle oldu diye beyine gelen her mesajın peşine takılacak ve her duygunun oluşmasına izin mi vereceğiz? İşte burada “akletme” işi devreye girer; eğer girmiyorsa, giremiyorsa diğer canlılar sınıfından ayrılma niyetimiz yok demektir; onlarda da bu sistem otomatik çalışır... Her görüp beğendiğimize sahip olma dürtüsüsünü ancak akılla test ederek sağlıklı bir karara varabiliriz...

Peki akıl tek başına insanı doğruya götürür mü?

Mutlak Doğru’ya asla!.. Ama “başka doğrulara” götürür. Mutlak Doğru’dan kastım, herkesin faydasına olan evrensel doğrulardır. Akıl bazen doğruyu parçalara ayırarak bizi kandırır.”Başarı” sözcüğü burada aklın çok işine yarar... Başardığınız şey, asgari ücretle çalışan taşralı gence aynı halıdan dört tane satmış olmak olsa bile bu, “harika bir başarıdır!”.
Eğer bu noktada kalırsanız “başarılı bir mutsuz” olursunuz; çünkü sizi test edecek en üst mekanizmaya sırtınızı dönmüşsünüz...

Yapılan bir eylemin “bütün”ün yararına olup olmadığını Vahiy ya da Vicdan belirler! Bireyin ve toplumların tutumlarında “bütün”e zarar vermenin adını dinler “zulüm”olarak ortaya koyarlar; yani  adaletin olmama hali!..

Fertleri ve toplumları adalet duygusundan koparan faktörlerin başında da önyargılar gelir! Önyargıların oluşmasında ise insanların  kendilerini “genellemeler”e teslim etmiş olma halleri yatar! Genellemelere teslim olanlar bilinçsiz davranış kalıpları oluşturduklarından işin vehametini kavramakta da oldukça zorlanırlar. Bu yüzden olmalı ki, Einstein, “önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur!” demiştir...

Ama imkânsız değildir...

Mahmut Aşkar’ın, “AN(N)A AŞKI” adlı kitabı önyargıların aşılabileceğini gösteren en önemli referans kaynağı olarak Avrupalı aydınların önüne konmuş durumdadır. Einstein atomu  parçalayarak, atomaltı dünyanın kapılarını bilim dünyasına açmışsa, Aşkar da önüne çıkan önyargı engellerini param parça ederek Alman Anna’ya, “ Anna Ana” deme ruh yüceliği ortaya koyarak, herkese geldiği Ana Kaynak istikametini gösterebilmiştir...

An(n)a Aşkı, fantastik bir kurgu değildir. Roman formunda yazılmış olması kitabın sahiciliğine hiç gölge düşürememiş, hatta yazarını kavramsal dil kullanma alışkanlığından çekip çıkartarak toplumun her kesmine hitap eden bir alana taşımıştır...Elinize alıp kendinizi okuyabileceğiniz bölümler açısından baktığımızda da kitap, Müslüman Türklerin Avrupa’daki dününü anlatan, bugününü irdeleyen ve yarınları için de yol gösterici bir hüviyete sahip olma özelliği taşımaktadır. Kitabı okurken, birilerinin siz farkında olmadan kılcal damarlarınıza girip dolaşmış olduğunu hissediyorsunuz adeta...

Kitabın kahramanı Yusuf, diline sadece yanlışları dolayan müzmin bir pesimist değildir; değerleri savunma noktasında birden bire Melkom’a dönüşüverdiğini görüyorsunuz!.. O, ne kendi kültürel kodlarının şifresini unutmuş bir şaşkın, ne de Batı düşüncesinden habersiz bir lafazan...O’nun zihin ve gönül dünyasında;  Hafıs,  Ali Şeriati, Cemil Meriç, İzzet Begoviç kadar, Frans Kafka, E.Fromm ve Goethe gibi Batılı aydın ve düşünürlere de geniş yer ayrılmıştır...

Andres Behrin Breivik’in yaptığı katliamla saşkına dönen Batılı aydın ve siyasetçiler herhalde kendilerine “biz nerede yanlış yaptık?”sorusunu soruyorlardır! Eğer bu noktaya gerçekten geldilerse Mahmut Aşkar’ın kitabında bu cevabı bulabileceklerdir... Tek yapmaları gereken şey, “kendine faydası olamayanın topluma da faydası olmaz” özdeyişinden yola çıkarak, etraflarındaki şaşkın “Türk aydınları”na bir müddet kulak tıkayıp, kendi  Ana’sının sevgisinden yola çıkarak Anna Ana sevgisine ulaşabilenlere kulaklarını açmaktır.

Mahmut  Aşkar’ın Avrupa’daki Türkler için “köprü ” görevi yapan aydınlardan birisi olduğunu hep söylerdim; bu kitabıyla, onun sadece Türkler arasında değil, medeniyetler ve kültürler arasında da bir “ köprü aydın” olma vasfı taşıdığını geç de olsa anlamış oldum... Dileğim, bu kitabın kısa zamanda Almanca’ya çevrilerek ve daha sonra da filme aktarılarak hakettiği misyonu yerine getirebilmesidir.

Hepimizin bu kitaptan öğreneceği çok şey var...

Eline, diline ve gönlüne sağlık aziz dostum...

Hidayet Kayaalp

31.Temmuz 2011

    Yorumlar

HAVA DURUMU
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
NAMAZ VAKİTLERİ
Görüntülemek istediğiniz ili seçiniz:
EN ÇOK OKUNANLAR
EN ÇOK YORUMLANANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
SPOR TOTO SÜPER LİG
Tür seçiniz:
E-GAZETE
ARŞİV
banner4